
2002’de Ak Parti 3Y ile mücadele sözü verdiği için halkın teveccühünü aldı.
Geçmişe nazaran bir takım başarılara imza atarken, 20 yıldır iktidarda olma başarısını gösterdi. İktidar süresi uzadıkça gevşeme ve vurdumduymazlık, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar uyguladığı politikalarla her yerden filizlenmeye başladı. Ak Parti’nin 20 yıl öncesi ülke şartlarını her seçimde gündeme getirerek, biz onlardan çok iyiyiz. Sizi şu durumdan aldık bugün refah içerisine taşıdık diyerek kıyaslamalarla oy toplamaya çalışıyor. Devletin tüm imkânlarını kullanarak yapılan propaganda toplumun büyük bir kesiminde de karşılık buluyor. Şimdi 3Y gündemde. Şimdi fısıltı şeklinde konuşulan yolsuzluklar varken, yasaklar ve yoksulluk her yerde konuşuluyor.
Ak Parti ne kadar milli?
Ak Parti’nin nasıl iktidara geldiği sürecini tartışmaya açmayacağım. Her ne kadar bazı gerekçeler gösterilse de, bu konuyu bilenler çok iyi biliyor. Siyasi duruşun temel politikalarının ülkeyi nereye sürüklediğine dikkat çekeceğim. Ancak şunu da söylemek gerekir, savunma sanayinde millileşme takdire şayandır. Denizlerimizde mavi vatan anlayışını önemsemesi ve bu yönde ciddi adımların atılması yerinde ve başarı hanesine yazılacak konulardandır.
Sağlık sektörün deki gelişmeler, eskiye nazaran olumlu olurken, plandemiden iki yıl öncesinden çöküş sinyallerinin gelmesi alınması gereken tedbirlerin şehir hastaneleri üzerinden alınmaya çalışılması özel sektörün adeta sağlık sektörüne sinsice çöktüğünü görüyoruz. Halk randevu alamadığını, aylar sonrasına randevu verildiğini sürekli şikâyet ediyor.
Gelelim ekonomik politikaların ne kadar milli olup olmadığına. Ak Partinin en övündüğü ekonomik politikalarının dönemi Ali Babacan’ın direksiyon başında olduğu dönemdir. Bunu Ak Parti tabanı da bugün hala övünerek söylerken, Ali Babacan bunu kendisine mal ederek biz yaptık diye yeni siyasi partisinin başarı hikâyesini kurgulamaya çalışıyor. Ak Parti ile oradan ayrılan Ali Babacan sözde başarıyı paylaşamaya dursunlar, biz gerçeği bir iki cümleyle özetleyelim.
Ali Babacan ve AK Parti küreselcilerin adamı olan Kemal Dervişin politikalarını aynen uygulamıştır. Ülkenin önünü açacak yerli milli politikalar üretmemiş, verilen talimatlara göre hareket etmiştirler. Bu talimatlar ışığında sıcak para borç olarak gelmiş, çıkarken de halkın cebini yakarak çıkmıştır. Yani Ak Parti’nin başında Ali Babacan’ın bulunduğu dönemin ekonomi yönetimini övünerek durduğu ekonomik başarı hikâyeleri sadece bir bol BORÇ BULMA hikâyesidir. Faizde borçta olduğuna bol FAİZLİ BORÇ BULMA hikayesi de diyebiliriz. Bugün ki ekonomik kötü durumun temel nedeni o gün alınmış kararlar olduğu gerçeğini kimse saklayamaz. Tüm sorumluluk dönemin Başbakanına ait olduğu içinde sorumluluğu ‘kabahat benim değil’, ‘beni kandırdı’ gibi tavra girerek bir başkasının üzerine yıkamaz. Dış borcu 129.5 milyar $ dan alıp 398 milyar dolara getirmeyi millete başarı diye anlatmak ancak rakamlarla oynayarak ve finans okuyuculuğa hilesine başvurarak yapılabilir.
O gün küreselci finansın isteklerine boyun eğerek finans sistemini tam eklemlenmesi, milletin devletin sürekli borçlanmasına iyice kapı açmış politikaların neresi millidir?
Yeni bir partisi’ni kurarak millete kurtarıcı olacağını iddia eden Ali Babacan, milletin gözlerinin içine bakara, sizi sürekli borçlandıracağım, bana güvenin diyebilme cesaretini gösterirken, bu konuda ona itiraz eden ise İktisat Hareketi olmuştur. Bir de tek bir siyasi itiraz etmiştir. O da İktisat Hareketinin ekonomi modelini partisinin ekonomi politikası olarak benimseyen ve kabul eden Tam Milli Sistem kurmayı taahhüt eden Milli Yol Partisi olmuştur.
İktidar ihracatla büyümeyi hedeflerken, toplumun büyük bir kısmını daha da fakirleştirdiğini gözleri ile meşhur olan bakanımız Sayın Nebati itiraf etmek zorunda kalmıştır. Erdoğan’ın şahsi kabiliyetleri, ekonomi alanında en son derece sınırlıdır. Ekonomi kadro ve sistem kurma işidir. Erdoğan, mevcut sisteme bireysel olarak itiraz ederken, tüm kadrosunun ise sisteme tam sadakat göstererek, halkın enflasyonu bugün (gizlenen enflasyonda diyebiliriz) %150 dolaylarında olduğunu halkın kendisi ifade etmektedir. Tabi burada tavşana kaç tazı tut da bir okuma biçimidir. Çünkü bunu MTV gördük. Vergiler yüksek açıklanıyor, sonra bir kahraman el (Erdoğan/Eldoğan) müdahale ederek sözde makul bir yere indiriliyor.
Ak Parti Küreselcilere hizmet eden Para Kredi Sistemini değiştirme Taraftarı olamamıştır.
Halkımız devletimizin neden sürekli borçlandığını bilmek zorundadır. Bu gerçeği saklayan siyasiler, mevcut sistemle halkın ve devletin soyulmasına yardımcı olmaktadır. Siyasilerin bu konuda milliliği, devletin ve milletin iktisadi bekası açısından yaşam savaşı gibidir. Siyasi partilerdeki ekonomik çözüm önerileri, aynı tornadan çıkmış bir finansal düzenin kuramsal yaklaşımlarına sadakat gösterirken, bir finansal karmaşa ilişki içinde sözde çözüm önerilerini darmadağınık biçimde sunarak gerçek sorunun örtülmesine neden olmaktadırlar.
Borç ekonomisini 20 yıldır sürdürerek sadece güncellenmemiş rakamlarla 520 milyar $ faiz ödenmiştir. Yaptığı her şeyi borç olarak yapmış ve bu borçların faizleriyle beraber bedelini yüksek vergilerle ve düşük ücretlerle bütün halktan toplamıştı. Halkın alım gücünün düşmanı olan enflasyonun sürdürülebilir kılınması işte bugün ısrarla Ak Parti’nin uyguladığı Borca Dayalı Para Sistemi olduğunu görüyoruz.
Peki öyleyse, muhalefet ne kadar milli?
Muhalefet kızdığı iktidarın politikalarını nasıl uygulayacağını, programlarında hem satır başlarında hem de satır aralarına söylüyor zaten. İlginç olan şudur ki, Cumhuriyet Halk Partisi, Gelecek Partisi, Deva Partisi ve İyi Parti, bu borçlanmanın sürdürülmesi için küreselci efendilerine ekonomik programlarında açık taahhütlerde bulunurken ekonomi danışmanları ve kurmayları da milli olmayan ama devleti ve milleti sürekli borçlandırmayı hedef almış Borca Dayalı Ekonomiyi sürdürmek temel amaçları olduğunu açık biçimde ifade ettiklerini görüyoruz.
“Borçları borçla ödeyeceğiz” diyen bir muhalefet milletimiz için başlı başına bir faciadır. Burada borç Ekonomisine alternatif model öneren ve mevcut borç ekonomisine itiraz eden sadece İktisat Hareketi olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Bağımsız bir devletin bağımsızlığının ilk şartlarından biri; kendi parasına borçsuz ve maliyetsiz olarak ulaşabilmesidir. Bunun için para devletin olacak. Paraya sahip olan devlete sahip olur.
Ezberlerini bozmak isteyen siyasilere İktisat Hareketi öncülük yapıyor ve soruyor;
Para kimin?
Para devletinse, devlet neden sürekli borçlanarak yüksek vergilerle milleti inim inim inletiyor? Kurulu sistemle, siyasilere öğretilmiş çaresizlikle devletin sürekli borçlanması gerektiği yalanının artık param parça edilmesinin zamanı Türk siyasetinde gelmiştir. Bunu da İktisat Hareketi gerçekleştirecek gözüküyor. Ülkemizin milli parası olmak zorundadır. Mevcut Türk Lirası özel bir kurumun (Merkez Bankası) malı olarak devletimize ve halkımıza sürekli satıldığı için bugün bankalar zengin halk borç kölesi haline dönmüştür.
Siyasal istikbal için, kitleleri çevresinde toplayarak sürükleyen siyasi partiler, sonuçta millete ve devlete hizmet etmek için varlar. Kim borç ekonomisine itiraz ediyor ve değiştirilmesi için mücadele ediyorsa işte milli de oldur yerli de odur.
Vatanını ve milletini sevende odur.
Selam ve dua ile…
***
Yunus EKŞİ
